Aşk

Hamuş musun, Aşık mı, Maşuk mu

Hamuş musun, Aşık mı, Maşuk mu

Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç, bir şairin, hem de namı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?

(Elif Şafak)

Yaşadılar mı yaşamadılar mı kimse teyit edemiyor. Evveliyatında iki cihandan birinde sultan diğerinde ise zebun. Aşk onları birbirlerine olan zaaf ve zaafiyet ağına düşürdüğünden zebun olmamamak na-mümkün hale geldi. Kimse ama kimsenin keşfetmediği, dünya gözüyle görmediği bilinmeyen diyarda, bilinmeyen zamanda sürüp giden bir hikaye… Sorumlu kılınan aşk olduğu için haklı da, haksız da yok. Bülbül güle mi? Gül bülbüle mi? Bu sorunun cevabı aynanın arkasındaki gümüş gibi sır…

Çölde kavrulan kuma intihar ederek düşen yağmur taneleri ortalığı tozu dumana katarak kumun avuç içlerine nasıl düşerse aşk; göynümüze de bıçağın ucuyla yara açar gibi öyle düşer. Aşk düştüğünde bağrımıza kedi köpek gibi yağmur yağar (it is raining cats and dogs – ingiliz deyimi) ve bereketiyle gelen yağmur toprağı nasıl yumuşatırsa aşka özlem çeken göynümüz de öyle yumuşar. Aşık’ın hamuşluğunda derman arayan yüreklerimiz, Maşuk’un aynasında ayna yansımasıyla kendilerini bulurlar. Saba makamında meşki anlatan nağmelerin özlü sözüne, çok değil güzel sevmeyi anlatan kelimelerin/cümlelerin sözlü özüne.

Kıssadan hisse hikaye

Mübalağa sanatını icra eden Meddah, yanında getirdiği kauçuk sandıktan çıkardığı kukla ile vantrolog gibi hikayeyi anlatmaya başlar…

Aşık ve Maşuk birbirlerini çok seviyorlar, lakin bir türlü birbirlerine açılamadıkları için sevgi aynı çemberin içine giremiyor. Bütün cesaretini toplayan aşık dayanamayıp Maşuk’un evine gidiyor, kapıyı çalıyor.

Kapı birden vurulur;

Maşuk: Kim o?
Aşık: Benim.
Maşuk: Git buradan.

Aşık afallamış, şaşkın bir şekilde kafasını öne eğerek adımlamaya başlar. Ama hüzzamlı..

Seyyah gibi nehirleri aşmış, dağlara, ovalara ayak izlerini bırakan maşukun münzevi aşkından ölecek duruma gelmesinin karşısında verdiği tepkiye de anlam veremiyor, zira dayanamayıp tekrar maşukun kapısını çalar.

Maşuk: Kim o?
Aşık: Benim.
Maşuk: Git buradan.

Aşık deliye döner ve bir türlü anlamlandıramadığı durum karşısında maşukun bu tavrı elim bir keder bırakır yüreciğine. Kendini Maşuk’a adamış Aşık, dünyevi bütün hislerinden sıyrılan, kemal/kamil insan olma çabası içerisinde. Aşık yollara kendini vurmaktan bitap düşen, aşkıyla erise de sebebini bir türlü bulamayan Aşık günlerden aylardan sonra yine kendini Maşukun evinin kapısında bulur. Ve yine aynı senaryo…

Maşuk: Kim o?
Aşık: Senim.

Ve kapı aralanır…

Maşuk: Gir içeri!

Kim o, deme boşuna… Benim, ben. Öyle bir ben ki gelen kapına; baştan başa sen.
(Özdemir Asaf)

Velhasıl kelam senden benden “BİZ” çıkarabilmekteydi marifet, “SENİM” diyebilmekteydi aslolan. Bazı kelimelerin varlığı, sürekli söylenildiğinde anlamını yitirir belleğimizde. Ama bazıları da vardır ki, tekrar tekrar söylense de aşk ile söylenildiği için ayrı bir anlam kazanır, öyle bir lezzet bırakır ki damağınızda/dimağınızda tadına doyum olmaz. Yedi tepeli gül şehri İstanbul gibi… ve her ne hikmetse Mihrimah gibi…

Yasak olsada dünyanın kurulmasına sebebiyet veren, önce aşk vardı. Arşı alaya yıldızlar kurulmamış, yeryüzü ilmek ilmek örülmemişken, önce aşk vardı. Ay gecenin üstüne örtünmemiş ve gölge güneşle flört etmeden, önce aşk vardı. Dağlar rakımı yüksek ovaların boynuna gerdanlık gibi takılmamış, yıldızlar semada meşale gibi yakılmamıştı ve önce aşk vardı. Hava suyun kederlerine yarenlik etmeden ve su toprakla birleşip ateşe kin kusmamışken, önce aşk vardı… Ana rahminden başlayıp pare pare yazılan mühürlü kader defterimizden ve yazılmadan daha üzerine ant içilen kalemden önceydi aşk. Öncesi yoktu, aşk vardı…

Kalbinizin idmanında, AŞK için mahir olacağınız başucu kitapları.

[1] Beyaz Geceler – Fyodor Dostoyevski

[2] Uğultulu Tepeler – Emily Bronte

[3] Yüreğim Seni Çok Sevdi – Canan Tan

[4] Senden Önce Ben – Jojo Moyes

[5] Uğultulu Tepeler – Emily Bronte

[6] Eylül – Mehmet Rauf

[7] İçinde Aşk Saklı – Judith McNaught

[8] Kolera Günlerinde Aşk – Gabriel García Marquez

[9] Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali

[10] Vadideki Zambak – Honore de Balzac

Bonus: Okurken AŞK lisanının naifliğinde size eşlik edecek şarkı / Guy Farley – Reach Beyond Belief (Modigliani Soundtrack)

Aşık – Maşuk

Helal kıldı maşuka, aşık kendi kanını
Maşuk nakşından okur, Aşk eri kuranını
Yardan ayrı olunca, asılıp ölmek yeğdir
Âşık kendi bırakır boynuna urganını

Gitmez aşık gözünden, hergiz maşuk hayali
Nitekim Zelha verir Yusuf’un nişanını
Dirlik budur maşuka, Aşık yolunda öle
Sorarlar ise eydem aşıkın burhanını

Belkıs ile Süleyman aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını
Gökteki Harut Marut, aşk için indi yere
Zühre yüzün görünce unuttu rahmanını

Ferhad bu aşk yolunda başın külünge tuttu
Hüsrev Şirin derdinden dosta verdi canını
Leyla ile Mecnun işi aceb gelir bu halka
Abdurrezzak terketti aşk için imanını
Zamane vefaları cefa gelir Yunus’a
Bir doğru yar bulunca feda kılar canını

Yunus Emre

Engin Dal

Instagram: seslenenadam

YouTube

[email protected]

özel içeriğidir.

Etiketler
Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı